Sert bir zeminin üzerinde uzanan, içinde insanların, ağaçların,
denizlerin veya binaların bulunduğu, üzerinde bulutların gezindiği, daha
yukarıda dev bir uzay boşluğunun uzandığı bir dünya mı burası?
Siz de bu dünyanın içindeki milyarlarca insandan birisi misiniz?
Eğer bu sorulara "evet" cevabı verirseniz yanılmış olursunuz.
Eğer bu sorulara "evet" cevabı veriyorsanız, sizin için çok önemli olan
bir gerçeği muhtemelen hayatınız boyunca göz ardı etmişsiniz demektir.
Çünkü siz üstte tarif edildiği gibi bir dünyada yaşamıyorsunuz. Aslında
dünyanız çok daha küçük. Bu dünyanın içinde, değil milyarlarca
kilometrelik mesafeler ya da ışık yılı uzaklığındaki galaksiler, birkaç
metrelik bir uzaklık dahi yok. Siz aslında çok küçük ve kapalı bir
mekanda yaşıyorsunuz: dev bir kulenin tepesindeki küçücük, kapısı
mühürlenmiş bir odada. Bu odadan hayatınız boyunca hiç çıkmadınız. Bu
odayı terk edip hiçbir yere gidemediniz. Sadece, odanın duvarlarına
yansıtılan farklı şekiller, insanlar, mekanlar gördünüz. Odanın içindeki
gizli hoparlörlerden çıkan sesleri duydunuz. Gerçekte kulenin
tepesindeki bu küçük odada sizden başka hiç kimse yok. Yapayalnızsınız!
Söz konusu kule sizin bedeniniz, bu kulenin tepesindeki küçük oda (yani sizin dünyanız) ise beyninizdir.
Beyniniz, sizin içinden hiçbir zaman çıkamadığınız kapalı bir odadır;
çünkü sizin aslını gördüğünüzü zannettiğiniz herşey, aslında beyninizin
görme, işitme veya dokunma merkezlerinde duyumsadığınız algılardan
ibarettir. Hiçbir zaman algılarınızı aşıp "gerçek madde"ye, dışarıda var
olan maddenin aslına asla ulaşamazsınız. Beyninizin görme merkezine
gelen elektrik sinyallerini seyreder, hiçbir zaman bu sinyallerin gerçek
kaynağını göremezsiniz. Adeta, kapalı odanızın duvarındaki sinema
perdesini seyreder, ama hiçbir zaman perde üzerindeki görüntülerin
aslına ulaşamazsınız.
Bu kitapta size bu gerçeği anlatacağız. Burada anlatılanlar, şimdiye
kadar alışmış olduğunuz pek çok düşünce ve kavramla büyük olasılıkla
ters düşecektir. Ancak burada anlatılanlar, felsefi bir görüş ya da
farklı bir yorum biçimi değil, bilimin ortaya koyduğu delillere dayanan
somut bir gerçektir. Bu nedenle, alışkanlıklara dayanmadan, akıl ve
mantıkla düşünüldüğünde bu gerçeğin reddedilmesi mümkün değildir.
Ve unutmayın ki, gerçeği göz ardı etmek, düşünmemek insanlara hiçbir
şey kazandırmaz. Eğer kişi, "hayır ben kapalı bir odada değil, dev bir
evrenin içindeki bir gezegenin üzerinde yaşıyorum" diyorsa, bunu ispat
etmesi gerekir. İspat edemediği halde böyle bir düşünceye körü körüne
inanmak, insanı ancak yanılgılara sürükler.